Bugün sakın bir gün geçirmek adına sokaklarda caddeler de dolaştık ve Venedik’in en renkli, en şirin evlerinin bulunduğu ada olan Burano’ya gittik.
Her sabah olduğu gibi bu sabahta kahvaltımızda kuruvasan ve kahvemiz vardı. Tabi İtalyan kuruvasanlarının tadı bir başka güzel. Hava çok güzeldi, güneş içimizi ısıtmıştı. Çift taraflı ağaçların bulunduğu caddelerin ve sokakların içinde bulduk kendimizi ve otel görevlilerinin anlatımıyla Burano yoluna koyulduk.
Güneşin vurduğu bir durakta otobüsün gelmesini bekledik, otobüslerde bilet geçerli ve yazlık bir mekan olduğu için hem sokaklar doğal olarak hem de otobüsler çok bos, çok rahat hareket edile biliniyor. Ağaçlı bir yoldan Burano’ya gideceğimiz iskeleye ulaştık.
Biletlerimizi aldıktan sonra bir çok turistle vapurumuza bindik, buradaki vapurlar bizim bildiğimiz büyük vapurlara hiç benzemiyor, insanlar ayakta kalıyor, turistler isyanda !!!
Burano adası beni Venedik’ten daha çok etkiledi açıkcası, daha sakin bir ada, daha samimi. Renkli kutucuklar gibi sıralanmış evlerde yasayan tonton dedeler, neneler ve onların rengarenk evlerinin rengarenk çiçekli balkonları çok hoşuma gitti. Renkli evlerin küçük dar sokaklarında biraz gezindikten sonra kahve molası verdik ve siparişlerimizi alan sevimli amcanın önerisiyle erikli tartın tadına baktık. Çok başarılı bir tarttı çok hoşumuza gitti, bana karşı komşumuzun çok beğendiğim tartlarını anımsattı ve bu da çok keyif verdi.
Burano adasından Murano adasına geçiş yapmak üzere tekrar vapura bindik. Uzun bir deniz seferinden sonra cam yapımıyla unlu olan ama görüntüsü hiç hoş olmayan adayı vapurdan seyretmekle kalmaya karar verdik. Vapurdan da her şey görüne biliyordu ve bize Burano yetmişti.